Ülkemizde bir masa tartışması sürüp gidiyor. Masanın kaç kişiden oluştuğu şüpheli olsa da masanın üstünde dans edenler belli. Altında dans edenler ise gözükmüyor sanılıyor. Türk milleti emin olun her şeyi görür.
Nasıl mı?
Değer ve kıymet verdiği kavramların olguların üzerinden görür. Bizim milletimiz dünyanın sonlu olduğuna inanır. Lakin Devletinin Ebet müddet yaşayacağına imanı tamdır. İlk kurduğu devletten son kale Türkiye Cumhuriyeti devletine kadar bu inancı asla sarsılmamıştır.
Böyle bir milletin dokunulmayacak alanları, değerleri, öncelikleri vardır. Bunların başında ordusu gelir. Orduyu donatan silahları gelir. At, avrat, silah bu milletin her bireyi için nasıl dokunulmazı arasındaysa. Bazı kıymetli gördüğü şeyleri de aynı ölçüde dokunulmaz olarak görür. Ona dokunanı, ona gerekli hassasiyeti göstermeyeni, özensiz bakana iyi gözle bakmaz.
İşte altılı masa kendine her ne kadar millet ittifakı demişse de milletin bu önceliklerini asla dikkate almayan bir anlayışla masada nasıl dans ettiklerini bu millet görüyor. Önce masanın baş aktörü olduğu zehabına kapılan Sayın Kılıçdaroğlu milletin gözbebeği kahraman ordumuza zehirli bir dille saldırıda bulunmuştur. Bu zehirli dil ürkütücü, korkunç bir dildir. Böyle bir yaklaşım ancak bu millete düşman olanlar tarafından dile getirilebilir. Ama ne yazık ki ülkemizde Ana muhalefet partisi lideri tarafından bu yaklaşım dile getirilmiştir. Ordunun siyasi tartışmalara malzeme yapılmasını bu millet ne geçmişte affetti ne de gelecekte bunu makul görebilir.
Altılı masanın bundan bir haberinin olması düşünülemez. O halde sorun nedir? Sorun efendilerinin altılı masaya verdiği görevin onların gözünü köreltmiş olmasından kaynaklı bir sorun. Efendilerinin onlara biçtiği görev aşkıyla her şeye saldırmak onların temel ilkesi haline gelmiştir. Oysa siyaset ilkeli ve kararlı bir biçimde yapılırsa sonuç alınabilecek bir alandır. Kutadgu Bilig yazıldı yazılalı bu böyledir.
Düşman sevindirmek aklı başında siyasetçinin işi değildir. Kılıçdaroğlu bu tavrı ile düşman sevindiren bir tutum izlemiştir ve bunu bu yüce milletin onaylaması asla mümkün değildir.
Yusuf Has Hacip’i anmışken yine onun ünlü eserinden bir alıntı yapalım. Mesele günümüzle doğrudan ilgili, şöyle ki; ülkemizin yıllardır temel sorunlarından biri olan başörtü sorunun anayasa zemininde çözüme kavuşturmak istendiği günümüze ışık tutuyor. Yasama organına ilişkin görev anlayışı dokuz yüz yıl önce ortaya konulmuş. “Kanun, su gibi her şeyi mahveden zulüm ateşini söndürmelidir” İlkesiyle yasama organının asli görevinin altı çiziliyor. Meclisin bu ateşi anayasa maddesi ile söndürmesi halkın beklentisidir. Bu siyasi dans haline dönüştürülecek bir konu değildir.
Gelelim masanın en acemi dansçısına. Baba olmak bu milletin için önemlidir. Hele “babacan” insanlar toplumun her kesimi için saygı duyulan kişilerdir. Peki, Deva partisi genel başkanı Ali, kâğıt üstünde yazdığı şekli ile soyadı gibi “babacan” biri midir? Bunun için icraatlarına bakmak gerekir.
Ne diyor bu Ali; biz dokunacağız. Neye dokunacaksınız?
Bu milletin tarih boyunca var olma nedeni olarak gördüğü ve asla dokundurmam dediği silahlarına dokunacaksınız. Bu millet bırakın sizi kimseye dokundurtmaz silahlarına. Orada milletin geleceğini kurtarma çabası güdüldüğünü bu millet sizden daha iyi görüyor. Peki, milletin dokunulmaz olarak gördüğü bu sahaya dokunanı bu millet “Babacan” olarak mı görür yoksa Acıcan olarak mı? Bunun bu milletin hiçbir derdine deva olacağı yok. Bunların geleceği olmadığı gibi saadetimizi bozmak için bir masa etrafında toplandıkları açıktır. O halde masanın üstünde dans edenlere bakınca altında kimin dans ettiğinin önemi kalır mı? Kalmaz. Sizler bu milletin önce değerlerini öğrenin beyler bizden söylemesi.