Bu yazının yazıldığı tarihte seçime 15 günlük bir zaman dilimi vardı. Tüm değerlendirmeler ve görüşler ona göre yapılmalıdır.
Seçimler 15 günlük bir mesafeden bakıldığında en başarılı siyasi lider olarak kendisini Millet ittifakının Cumhurbaşkanı adayı olarak takdim eden Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olacağını söylemek sanırım yanlış olmayacak. Kemal Kılıçdaroğlu belki de siyasi tarihimizin ender rekorlarından biri kırmaya doğru ilerliyor. Siyasi tarihimizde böylesine uzun bir dönemde böylesine yoğun seçimler yaşayarak ve kaybederek partisinde lider olarak kalabilmiş başka bir siyasi şahsiyetten söz edilebilir mi bilmiyorum. Peki, bu başarı değil mi? Bunun büyük bir siyasi başarı olduğunu öncelikle söylemek gerekiyor.
Siyasete mesafeli duran bir birey olarak kendi kanaatlerimi ve içinde yaşadığım toplumun bana yansıttıklarını mümkün mertebe bu çerçevede bu yazıma yansıtmak istiyorum. Cumhurbaşkanı adaylarından Kemal Kılıçdaroğlu son olarak HDP’nin politik desteğini almasına rağmen açık ara farkla seçimi kaybedeceği gözüküyor. Mutlak bir rakam zikretmek gerekliyse %51-52 aralığından Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimi alacağı gittikçe netleşiyor. Bunun Karşılığında ise Kemal Kılıçtaroğlu partisinin oy yüzdesinin çok çok üzerinde bir sonuçla genel başkanlık koltuğunu seçimi kaybeden lider olmasına rağmen güçlendirmiş olarak seçimden çıkmış olacağı anlaşılıyor. Zira partisi genel başkanları Kemal Kılıçdaroğlu’nun almış olacağı oy oranı ile parti içindeki azınlık bir grup övünmeye, çaka satmaya devam edecek. O da partisinden yüksek oy almış lider olarak yerini korumayı sürdüreceğini düşünüyor ve planlıyor. Çıkacak sonuçlara göre CHP’nin bir dönem önce cumhurbaşkanı adayı olan Sayın Muharrem İnce’nin ise seçimi kaybettiren kişi olarak gösterebilecek oy oranına erişemeyeceği anlaşılıyor. Ayrıca çıkacak bu sonuç Kemal Kılıçdaroğlu’nun en çok seçim kaybeden lider olmasına rağmen yerini güçlendiren ayrı bir imkân sunuyor.
Peki, Kemal Kılıçdaroğlu’nu hangi tutum ve yaklaşımları yeni bir seçim kaybetme rekoruna doğru sürüklüyor. Kemal Bey geniş halk tabakalarının taleplerine dayalı bir siyaset üretmek yerine, siyasal rekabet ve çıkar gruplarının kendilerine alan açılmasına yönelik siyaset taleplerine duyarlı stratejilerinin sözcülüğünü yapması, onu bu kaçınılmaz sonuca götürüyor. Bunun en bariz göstergesi Cumhurbaşkanlığı yardımcılığını idari ve yürütmenin halkın beklentilerine karşılık olmayıp kimi şahısların siyasi kariyer yapma taleplerine dayalı çoğaltılmış olmasıdır. Bu durumu “cahil” olarak gördükleri Anadolu insanının istisnasız her ferdinin bile kavrayacak feraset ve zekâsı vardır. Seçimi onlara kaybettirecek olan bu gerçekliğe karşı sergiledikleri körlük olacaktır.
Bir başka durum ise Parlamenter sisteme dayalı yönetime geçme vaatleri. Hafızam beni yanıltmıyorsa 2017 referandumunda bu durumu halkımız sonuca götürdü ve dedi ki; “Ben kararımı Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden yana kullanıyorum ve beni kimin yöneteceğini doğrudan kendim karar vermek ve seçmek istiyorum.” Dedi.
Halka bu konuda bu düşünceni değiştir demek bir siyasi dayatma değil mi? Türk Halkı bu dayatmayı kabul eder mi? Halka seni kimin yöneteceğine sen değil senin seçtiğin vekiller karar versin demek kimin kabul edebileceği bir yaklaşımdır ki bu yüce, feraset sahibi millet kabul etsin?
Bütün bunlar halkın kendi talepleri mi, yoksa jakobenci bir sınıfın halkın üzerinde kurmak istediği vesayetin bir sonucu mu? Bu çerçevede muhalefetçe üretilen siyasi vaziyet çıkar odaklı ve dayatmacı değil mi? Bu düşüncelerin ve yaklaşımların halkın iradesinin yok sayılması sonucunu doğuracağını gören millet bunları dillendiren ve kendisi yerine bu yapıların sözcülüğünü yapan birilerine niçin oy versin ki? Asıl yol ayırım ve bireylerin karar alma süreci burada netleşiyor.
Bir tarafta halkın demokratik talerine ve onurlu hayat sürmesine karşılık üretilen siyasi söylemeler, diğer tarafta ise çıkar odaklarının taleplerine dayalı söylemler. Halk diyor ki: “Benim dünyadaki saygınlığımı ve onurumu zedeleyen yaklaşımlardan uzak dur. Ekmeğimle birlikte onurumu da koru. Hiçbir şeye karşılık hiçbir şeyi takas etmek istemiyorum. Ekmeğimle onurumu takas edilecek bir delil olarak görme, ikisini birlikte koru.” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise “Ben sorunlarımızı ve halkımın taleplerini biliyorum. Senin taleplerini ancak ben yürekten hisseder ve karşılarım. Sadece bana oy verenlerin değil geniş halk kitlelerinin taleplerini karşılamaya hazırım ve buna talibim” Diyor.
Sizce hangisi kazanır.